Sevmiyorum, sevmedim, sevmemeye devam edeceğim…
İş hayatında yaşadığım oyunların hiçbirine kurban olmamak için son raddeme kadar savaşıyorum yıllardır. Bu sebepten önce aşık olduğum mesleğimi bıraktım, ardından benden yaşça fazla büyük insanların üzerimde gerçekleştirdikleri sarsma çabaları karşısında hep doğruyu yaparak ayakta kaldım. Ne yalaka olabiliyorum yükselmek için, ne ekmekle oynayabiliyorum bu hayat kavgasında…
Çok kez ağladım, yıprandım, kırıldım, harcandım… Ama asla onlar gibi olmadım.
Utanıyorum da… Sürekli kuyu kazıyan insanlar; yaptıkları bu kötü halleri övünerek, kapı arkalarında anlattıklarında ben yerin dibine batıyorum…
Ben mi salağım diye pek çok kez düşündüm… İmkanlarım, ayak kaydırabileceğim pek çok sebebim oldu. Ama ben sadece kenara kaldırdım onları ve hiçbir zaman bununla yol almaya çalışmadım.
Aklım, vicdanım, yaşam tarzım ve her şeyden önce insanlığım bu tür kurguları asla kabul edemiyor. Yükselmek adına, daha fazla para kazanmak adına yapılan bütün bu hırs hallerinden tiksiniyorum!
Çalışmayı, boş durmamayı, iş için gecemi gündüzüme katmayı deli gibi benimseyen ben, artık iş ve para kelimelerinden korkuyorum. Korkuyorum çünkü, insanlar çok kötü. Korkuyorum çünkü, ölmek bile paralı bu dünyada ve korkuyorum çünkü, öldükten sonra bir iğne dahi bırakmazsan beddua ederler arkandan…
Çok acı, çok ürkütücü, çok kırıcı… Bu tür insanlar, bu tür gaddarlıklar, bu tür oyunlar benden uzaktan da öte bir yerde…
Çıkar ilişkisiyle dolu etrafım… İşi düşünce can ciğer olan, arkasından milyon tane kötü kelam kullanan onlarca insan var. İş, akrabalar, komşu ve daha nicesi işte… Herkes, herkesten karşılık görerek razı; herkes herkesten karşılık göremediği için şikayetçi…
Eskiyi, çok eskiyi… Belki 60, belki 50’li dönemleri bu yüzden seviyorum sanırım… Evet ne bilgisayarları ve ellerinde dünyayı görecekleri, ne televizyonları var evlerinde boş bireylere dönüşecekleri…
Ne kadar düz, ne kadar pürüzsüz, ne kadar dolgun ve ne kadar insani…
Gitmek isterdim… O dönemlere bir saatliğine de olsa gitmek… Alışveriş yaptığın bakkalın, otobüsteki şöförün, iş yerindeki çaycı ablanın ya da beraber çalıştığın iş arkadaşlarının; saf, temiz ruhlarıyla güldüğü ve mütevazi olduğu bir dünyayı sadece bir saatliğine de olsa görmeyi deli gibi isterdim.
Bu dünya, bu haliyle, bu seviyede hiç de bana göre bir yer değilmiş. Fazla saf, fazla çıkarsız, fazla parasız ve fazla çalışkan çıktım.
Ne yapmalı, nasıl yaşamalı, nereden kaçmalı, neye sığınmalı hiç bilmiyorum…
Yaşıyorum. Sevmeden bu düzeni, kabul etmeden kötü his ve işleyişleri kendi kabuğumda yaşıyorum. Belki bir gün geçer, belki benden geçer, belki ruhum delirir de bedenim buralardan göçer…
Şu an elimden gelebilecek tek bir şey yok… Bıraktım rüzgara kendimi. Savruluyorum ve savrulurken de sadece iyi insanlarla, iyi hallerle ve iyi bir ruhla uçmayı arzuluyorum….
Siz çok yaşayın e mi? Siz çok yaşayın da, yaşarken iyi olmayı asla unutmayın..
Çıkara muhtaç, paraya aşık, hırsa yenik düşmediğiniz her an sizi dinlemeye hazırım… Seviş ve gülüşlerle efendim…
Sağlıcakla kalın…