Mekaniğim ben. Şu bildiğin “Beyaz Yakalı Plaza İnsanı”

Selam. Ben mekanik.

“Ne?” dediğini duyar gibiyim. Mekanik işte. Bildiğin robot. Böyle emir, komut vb. şeylerle çalışan. Dakikalarını, hayatını, adımlarını tıpkı bir robot gibi uygulayan.

Sen de mekaniksin bakma öyle.

Plaza insanı olan hepimiz tam olarak böyleyiz.

Sanıyor musun ki, duygularının bir değeri var şu bitmez toplantılarda? Ya da sanıyor musun ki; köyde yaşayan adamın çok umrunda bugünkü kırmızı kazağın üzerine hangi paltonu giydiğin?

Sen plaza insanısın. Robotsun. Komutlu ve saatli çalışırsın.

İnsanları; kıyafetlerine, oturdukları semte, yabancı dil düzeyine göre yargılarsın.

Filtre kahven olmadan açılmaz gözlerin mesela.

Bakma daha neler var anlatacağım. Ancak, öylesine yoğun ve hızlı bir hayatın var ki; bu yazıyı okurken aynı anda eminim en az 2 iş birden yapıyorsun. Ve yazı uzadıkça “vaktimi çalıyorsun” damgası vuruyorsun kafama.

Haklısın da. Ben de bu yazıyı yazmak için sürekli köşe kolluyorum. Müdürüm lavaboya gitse de iki kelam döksem şuraya diyorum. He tabii araya giren telefon ve mail trafiği aynı düzeyde devam.

Sıkıcıyım yani ben de senin gibi. Topuklu ayakkabı sesleri işitiyorum her adımda.

“Şu iş ne oldu Ezgi?” sorusunu duymazsam olmaz mesela. Upuzun toplantı masasının bir ucundan diğer ucuna tartışan ego savaşçılarının muhteşem gösterisini izlemediğim her gün ölürüm kahrımdan (!)

Aynı masayı, aynı odayı, aynı katı ve aynı binayı paylaştığım herkesin bir gün kendi kıçı için beni satmasını beklerim merakla.

Her gün sabah ezanından 10 dk sonra işe gider, tek gözümü yatakta bırakarak uyuklar, masama oturduğum an maillerime bakar ve bazı zamanlarda “çok çalışıyorum” imajı çizmek için kırıntılarını klavyeme döke döke kuru bir tost ile yaparım kahvaltımı.

Mekaniğim ben. Şu plaza insanı. Duygusuz, tez  canlı, kaypak ve bilmiş…

Söylesene! Sen de böyle değil misin?

Benim kadar kin duysan da ve yine benim kadar nefret dolsan da bu düzene yine de içindesin işte. Çalış bebeğim. Sen şu sıçtığımın İstanbul’unda “iyi bir semt” içerisinde ev sahibi olmak, girdiğin ortamlarda “Hanım ya da Bey” olarak anılmak ve beyaz yakan ile “tarz” olmak için sürekli çalış.

Aman ha basma toprağa, sakın yürüme deniz kenarında. Ne me lazım canın çeker belki doğayı. Ya da kaçmak istersin bu koca binalardan.

Hoş kaçmak istesen de bırakmazlar o beyaz yakanı. Binlerce kelimenin cıyak cıyak bağırdığı kağıtlar sunarlar önüne. Gidemezsin öyle hemen. 2 ay kal ve bana hizmet etmeye devam et derler. Ya da güzelce sömürüyorlarsa seni %5 zam teklif ederler. Kal diye. Biraz daha emelim kanını diye.

Uzar gider bu gerçekler. 12 ayın sadece 12 günü tatil yapabilmek için upuzun zamanlar öncesinden aldığın tatil biletlerinden bahsetmiyorum bile.

Kızdın mı bana tüm bunları söyledim diye?

Kızma. Mekaniksin sen de. Duygusuz, tez  canlı, kaypak ve bilmiş…

 

 

 

2 Comments

  • Yanıtla Şubat 13, 2015

    Deko Blog

    Yok artik… 3 sene inceki ben… Bunlar benim de ruhumu daraltiyodu. Benim cakisma tarzimin bu olmadigina kesin karar vermistim. Annelik de biraz bahane oldu bu plaza yasantisindan kacmak icin. Simdi yazdiklarini okuyunca bile nefesim daraldi…

    • Yanıtla Şubat 13, 2015

      utopikkafa

      Hepsi aynen devam ediyor hala. Değişen tek bir şey yok yani 🙂

Leave a Reply