Mercedes Benz Fashion Week İstanbul 2014…
Kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Değil işte. Benim gibi salaş ve rahat bir hatun için hiç de hoş değil. Bugün 4. günü bu moda halinin. İlk günden beri her iş çıkışı gidiyorum. E niye gidiyorsun deme de dinle! Keyfimden değil herhalde. İş için gidiyorum.
Geleceğim için mesleki yatırım yapıyorum. Aman yok yok modacı olmayacağım. Öldürseniz de olmam zaten. Ama lazım işte. Gitmek zorundayım. He sevdiğim tasarımcılar yok mu? Tabi ki var. Ama ben oraya gelen konuklardan rahatsızım aga.
Yahu ne var alıp davetiyeni giriyorsundur işte diyecekseniz lütfen bir beni dinleyin. İş öyle sandığınız gibi eğlenceli değil.
İlk gün yanımda bu konuda baya uzman bir arkadaşım vardı. Nereden gidilir? Nasıl çirkeflik yapılır? hepsini öğretti. Aralarında sümsük gibi kalışım da cabası.
Gelelim defileye. Bizim üniversitede moda tasarım okuyanlar okulda defile yapardı bir onu izlemiştim vallahi. Ne edep bilirim ne adap. Defilede herkes ağlar dese arkadaşım onu bile yapardım. Öyle cahil, öyle bilgisiz.
Gel gelelim 3 günde piştim. Ben de artık alkışımı, şaşırma efektlerimi oldukça yerli yerinde yapabiliyorum. Ama dedim ya asıl anlatacağım konu bambaşka. Oraya gelen davetlilerle aramda bir enerji eksikliği var ki sormayın. Bunu gayet iyi anladım fashion week maceramda.
Yakışmıyorum oraya. Şalvarla gittim dün. Altına spor ayakkabı. Üste de deri ceket. Bakıyorlar tip tip. Sümüklü böcek izler gibi seyrediyorlar. Ablalar coni. Ayakkabıları o biçim. Belli ki koca beye iyi para harcatılmış. İlişkiler ise tamamen yapmacık. “Canııığğğmmmm” sözleriyle uzatılan şişme dudaklar ve ensemde hissettiğim o yapay öpücük sesi.
Bu arada davetli olsan da salonun kapısında bir saate yakın ayakta bekletiyorlar seni. Şıkıdım ablalarla tıkış pıkış sırada geçen 1 saat…
Hatuna desem ekmek kuyruğuna gir, bakar yüzüme bön bön. Hoş bu da onun ekmek kapısı ya neyse…
Ne diyordum. He öpüşmeler, koklaşmalar, geçen hafta gittiği Paris ve Milano seyahatinden ufak bilgilendirmeler ve şuh desen değil, bok desen değil saçma gülümseyişler.
Yüzlerine bakınca bön bön bana bakıp bakmadıklarını anlayamadım bile. O kadar keskin bir botoks ki, gözlerinin içi bile sabitlenmiş sanki.
Tripler o biçim. Sanırsın ki bu insanlar hiç gaz çıkarmaz, lavaboya çıkmaz, kusmaz. Fabrikadan çıkmış bir ürün gibi, hepsi aynı bokun laciverti.
Dikkat çekmek adına giyilen enteresan kıyafetler, kafama öldürsen takmam diyeceğim şapkalar, kokuşmuş ellerine geçirdikleri onlarca takılar ve hatta çantasının üzerinde etiketini bilerek bırakıp o şekilde gezen zengin tayfa…
Benim için kabus olarak adlandırılacak bir haftalık süreç bu fashion week. Dediğim gibi defilesine girip vay be dediğim tasarımcılar oldu. Ya da merak ettiklerim. Ama olay burada asla tasarımlar da değil. Tamamen gösteriş. Kameraların yanına gidip kahkaha atanlar, kendini marka yazısının önünde fotoğraf çektirmek için paralayanlar.
Yok yok. Organizasyonun leşliği dahi bu tiplerden daha kötü olamaz.
Bittiği gün güzel bir yemek yiyerek ölmediğim ya da öldürmediğim her an ve anının kutlamasını yapmayı planlıyorum.
Kaldı 2… 🙂