Galiba gitmeliyim…
Nereye? Hangi şehir ya da ülkeye atmalı bu ruhu bilmiyorum ama gitmeliyim işte…
Bulutların çok olduğu, gökyüzünün gri değil de mavi kalabildiği tertemiz bir yere…
Kıpkırmızı olmalı çocukların yanakları, oksijen kaplamalı ciğerlerini ve al al bakmalılar gülen yüzleriyle.
Sütü, sulu değil de; ilk çıktığı anki doğal haliyle tüketmeliyim.
Her şeyden önce çok mutlu olmalıyım!
Duman çeken solgun suratlardan, 55 yaşında hala metroya yetişmeye çalışan orta yaşlı ihtyarlardan ya da ayın on’u gelmeden biten sabit maaşlılardan olmamalıyım.
Belki asilik bunun adı, belki cesaret. Kim ne koyarsa koysun adını…
Bildiğim tek şey; düşlerimde, bulutsuz bir yerde yaşamak, insanlara çarparak yürümek ya da deniz manzarası olmayan evlerde çürümek asla yer almıyor…
Ege, Akdeniz neresi denk gelirse…
Kaçmam lazım bu kaostan!
Hırslarına yenik düşen, tek derdi ayak kaydırıp yükselmek olan canlılarla ömrümün en özel dakikalarını harcamamalıyım.
Tek hedefim mutlu yaşamak olmalı ve biliyorum ki; o mutluluk asla burada, bu şartlarda ve bu insanların olduğu ortamlarda yer almıyor…
Biraz cesur ol be kızım!..
Sevmediğin insanlara, solumak istemediğin havalara, kapılmak istemediğin hayat akışlarına dur de ve kendi rotanı belirle…
Büyü biraz ve büyürken hep gülümse…
Emin ol o gülümseyişler burada değil… Canın nerede, ne olmak istiyorsa o şekilde büyü ve huzurla gülümse…
Yürü, koş, gül, sev, ye, iç ve sonunda mutlu öl…
İstediğin tamamen bu işte…