Gel sana “plaza insanı” olarak adını koyduğumuz, içerisinde kurumsal firmalarda çalışanları da barındıran emektarların bir günü nasıl geçiyor anlatayım.
Sabah uyanışından, akşam uyuma (ki uyuması pek tabii zordur) o noktaya kadar geçirdiği süreci madde madde anlatayım da tanı bu insanları. Üzül hatta onlar için. Hele bir de kendi işini yapan bir kuaförsen ya da ne bileyim insanlığa fayda sağlayan bir öğretmensen falan daha bir acıyacaksın benden söylemesi. =)
Not: Bu maddeler, onlara ait olmayan ama onlardanmış gibi davranmaya zorlanılan biri tarafından yazılmıştır. 😀
- Günaydı. 5 erteleme ile çalan en yüksek sesteki alarmla tabii. Ve bu canım çalışanım melodili bir “off” çekti içinden. Ya da yok yok anırarak çekti o oflamayı içinden falan değil.
- El yüz yıkama, belki duşa girme, diş fırçalama, ak pak temiz temiz ütülü giyinme zamanı.
- Kahvaltı bunun neresinde? Belki bir mısır gevreği belki bir tost ile geçiştirildi ama çoğunlukla iş yerine bırakıldı bu iş. Neden? Çünkü vakit kalmadı.
- Koş koş koş… Servise ya da otobüse koşuyor elemanımız. Geç kalmamalı asla.
- Servise ya da toplu taşıma aracına bindi. Hatta toplu taşıma aracına o ak pak kıyafetiyle bindiyse daha da acı… Bu arada bir servisi var ise, işe gidip gelmesindeki ya da bu çileye katlanmasındaki en önemli avantajdır bu. Neden? Çünkü yolda uyuyarak ya da oturarak gider. Voovvv lükse bak. 😀
- Ve iş yerine gelinir. Kartını çıkarır elemanımız, o büyük korumalı kapılardan geçer. İlk durağı ayılmak için uğradığı şirket kafeleri olur tabii. “Bana bir filtre kahve lütfen!” Bir omzunda laptop çantası, diğerinde kişisel çantası, bir de elinde kahvesi ile masasına gelir. (Bak 6 maddede anlattığım sadece 1,5 – 2 saatlik bir dilim. Bunun en az 45 dakikası zaten yolda geçer.)
- Saat 08.00 ya da 09.00 mesai başlar. Bilgisayar açılır. O da ne? 18 mail… Onnn sekizzz! Ohağğ! Ne ara geldi ulan bu mailler? Hemen okumalı ve tek tek cevap verilmeli.
- Maillere cevap verildi. Hopp başında müdür. “Bugün ne yapacaksın patron için he çocuumm?” işte günün yıldızlı sorusu! Bunları bunları yapacağım, şunlar şunlar olacak. Başlanır yardırmaya.
- Konuşma biter, raporlara gelir sıra. Her gün mutlaka bir şeyin raporu istenir bu çocuğumuzdan ve o da raporu yapar…
- Oha saat 12.30 olmuş. Yemek saati! Dikkatini çekerim bu arada bir kez dahi çay / kahve molası vermedi elmanımız. Yemeğe geçilir. Şu 50 kişinin sıraya girdiği; bir tepsi içine koyulan çatal-bıçak-kaşık ve su bardağı serisinden sonra yemeklerin olduğu bölüme gelinir. 2 ana yemek çeşidi var ve çalışanımız asla ikisini de alamaz. Cıss! Tek yemek tek! Boş yer bulduğu zaman arkadaşlarıyla çömer oraya çocuğumuz ve tüm öğle yemeği boyunca müdürden, saçma düzenden, Ege’ye yerleşme hayallerinden bahsedilir.
- Yemek hızlıca yendi. 1 saati vardı toplam, yarım saat kaldı. Koşarak gitti, bir çay aldı ve sakinleşmeye çalıştı. Ama yok. Telefonuna kurulu olan mail, susmak bilmez. Ve 15 dk sonra bir uyarı: “15 dk sonra bıdı bıdı toplantın var” Hobaaa. Bütün öğle molası burnundan geldi. Kalktı ve masasına doğru yürümeye koyuldu.
- Masasına geldi, oturmadı, laptop – defter- kalem üçlüsü alındı ve doğruuu toplantı odasına.
- İşte en sevimli ortam. Yapay suratlar, maskeli balo gibi selamlar birbirini. Hemen bir gönüllü şirket kafesini arar ve kim ne içiyor sorusu gelir. 5-6 dakikalık goygoy sonunda içlerinden en işkolik olanı başlatır toplantıyı.
- İşte en güzel kısım! Harika fikirler çıkar burada (!) En olmaz dediğin onaylanır, en saçma bulduğun alkışlanır. Neden? Çünkü fikri sunan yetkili bir abimiz ya da ablamızdır. Oooo x kişi dediyse üstüne söz söy-len-mez! İşte o kadar! Elemanımız kahvesini yudumlarken içinden “Yuh- yuh- yuh” sonsuz bir döngü ile sıralar bunu. Ama el mahkum, maske takılı, beğenmiş gibi şeedilir.
- Toplantı 3 saat sürdü ve sonunda bitti. Müdür kalkarken “Hıhı tamam. Biz bir de kendi aramızda konuşuruz.” der. Upss bu ne şimdi?
- Masalara gelindi, müdür hemen girer konuya. “Arkadaşlar duydunuz. Kendimizi kanıtlamamız ve alkış toplamamız lazım.” Bıdı da bıdı…
- Toplantıda kaybettiği zamanı düşünürsek, kalan 1-2 saatlik süreyi 5 saatlik çalışarak geçirmeli elemanımız. Hızlı Hızlı Hızlı…
- Yok artık gün bitti. Saat 16.45 ya da 17. 45 E çişi var çocuğumuzun ama son bir mail daha atması lazım. İşte bu ikilem çok acı çok.
- Neyse ki çıktı şirketten. Tabii yine kart okutarak. Koştu koştu araca. Oh yetişti. Taktı kulaklığını yol boyu müzik dinlemek hayali. Olmadı. İşle ilgili mutlaka birileri aradı ve onu tüm yol boyu kitledi.
- Servis ya da otobüs her neyse indi. E tabii markete uğramak lazım. Seçti falan alacaklarını kasaya geldi. Hay anasını yine arıyor biri. “Tabii tabii 5 dk içerisinde evde olacağım düzenler tekrar atarım…” Yine bir mail kabusu yani.
- Koştur koştur geldi eve. Çanta bir yere, hırka bir yere, poşetler bir başka yere. Açıldı bilgisayar, yapıldı istenilen. Sonrasında bir de “düzenlendi” maili atıldı.
- İşte yemek hazırlama, pijama, cips, kola falan keyif yani, istediği tamamen bu. Oldu mu? Iııhhh. Yine telefon.
- Tv ya da film kapatıldı, cipsler yavaşça tezgaha kondu, bilgisayar başına geçildi. Esneme ve uyku bastırma hali tavan. Birden bastırır zaten bu uyku. Ne ayıp! Evdeki mesaiyi düşünen yok…
- O iş de tamam. Telefonla iletişime geçildi şimdi de. “Evet tabii onları da ekledim, hı hı evet evet. İyi akşamlaaarrr…” Telefonu kapattı elemanımız ve işte en sevdiğim kısım! Sövme noktası. Hay ben böyle işin te…. Öfkeyle diş fırçalama, yatağa geçme falan durumları.
- Artık yatma zamanı. Gelen mailler son kez kontrol edilir. Göz kapanır ve Ege’deki evin hayali kurula kurula uykuya dalınır…
İşteee. Belki de yazdığım maddeleri 5’e kadar okudun ve dayanamayıp ehh sıkıldım dedin. Yani çoğunuzun muhtemelen sıkılarak okumadığı şu yazıyı, çoğumuz her gün yaşıyoruz. Sevin ulan bizi. Daha bir iyi davranın. Kıymayın bize, bağrınıza basın. Yazıktır, günahtır… 🙂