Bugün sizi çok özel biriyle tanıştıracağım…
“Selma Hanım.” Her ne kadar “hanım” denilmesinden hoşlanmasa da…
21 yıldır evli, iki çocuk annesi ve maddi yetersizlikler sebebiyle 1 yıldır pazarlara çıkıp bayan iç çamaşırı satarak aile bütçesine katkıda bulunuyor.
Nasıl karar verdiniz bu işe diyorum; başlıyor anlatmaya.
– 2 kızım var. Biri 20, diğeri 16 yaşında. Büyük kızım üniversiteyi kazanınca maddi olarak pek çok giderimiz oldu ki; olmaya da devam edecekti. Ben de kendimce bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm ve bir arkadaşımın tavsiyesiyle mantıklı gelen pazarda satış yapma fikrini eşime sundum.
Peki eşinizin tepkisi? demeden devam ediyor konuya…
-İlk önce istemedi. Kadın başına zor olur, hem sen hassasın. İş hayatı yorar seni. Benim başımı da kendi başını da belaya sokma dedi. Ama Anadolu kadınıyım ben. Adana’da doğdum büyüdüm. Pabuç bırakır mıyım hiç? Sen hiç tasalanma, ben gerekirse en adamdan adam olur, yine ezdirmem kendimi başkalarına dedim ve öylelikle kabul ettirdim.
(Bu arada siz dediğim için bu durumdan pek de hoşnut değil. Muhabbete sen diyerek devam ediyorum)
Neden iç çamaşırı dediğimde ise son derece mantıklı bir cevap veriyor Selma Abla (!) gayet cool tavrıyla;
-Çünkü temel ihityaç…
Haklısın deyip devam ediyorum sorularıma. Benim tüm bu ardı arkası kesilmeyen sorularıma gram sinirlenmeden tezgahını toparlıyor, br yandan müşterilerle ilgileniyor bir yandan da bana cevap veriyor.
Zor mu? Pazarda kadın olmak…
-Çok zor diyor önce. Ama ben çok katıyım. Tehditkarım da. Bana ters bir şey yapacak olanı affetmem… Hoş, sürekli güçlü olmak ağır bir şey ama mecburum buna. Görüyorum etrafımda, iki gülümsediği zaman kadınlara hemen farklı gözle bakıyorlar… Aslında tezgah komşuma göre tavrım da değişiyor diye ekliyor sonuna. Önce tartıyorum, sonra o tavır karşısında mesafemi ayarlıyorum.
Hiç tacize uğradın mı? diye sorma gafletinde bulunuyorum ki; açık ve ağır bir cevap alıyorum:
-Gözünün yaşına bakmam…
Bu arada gözlemlediğim kadarıyla son derece zor bir iş bu müşterilerle uğraşmak. Dağıtıp, dağıtıp gidiyorlar tezgahı ve geneli de dağıtıp satın almıyorlar. İşte en çok da buna sinir oluyormuş Selma abla… Zaten, karıştırıp sürekli soru soranların alışveriş yaptığını bir kere görmedim diyor.
Haftada kaç gün pazara çıkıyorsun?
-4 gün. Bakırköy- Rami – Fatih – Fındıkzade.
Peki haftanın 4 günü tüm saatlerini pazarlara harcayınca ev ve çocuklara vakit ayırabiliyor musun?
-Diğer günler yapmaya çalışıyorum ev işlerini. Tabi eskisi gibi olmuyor ama hallediyorum evelallah. Çocuklarıma gelince, eğer o hafta onlarla ilgili önemli bir durum, veli toplantısı vs varsa; pazarı bir kenara koyuyorum ve o hafta çıkmıyorum satışa.
Büyük kızım üniversitede dedin. Ya bir gün sıkılıp vazgeçer ve o da seninle pazarlara çıkmak istediğini söylerse?
– Saygı duyarım diyor Selma abla. Ama ister misin dersen istemem. Masa başında, saygın bir işi olsun. Sürünmesin, yormasın kendini insanlarla…
Maddi olarak tatmin ediyor mu ki pazardan kazandığın?
-Çok şükür, her şey yolunda ve kararında.
Para kazanıp, eve destek olmaya başladıktan sonra neler hissetmeye başladın peki?
-Özgüvenim gelişti, kendime saygı duyuyorum artık. İşe yaradığımı hissediyorum. Daha güçlüyüm belki de.
Peki ya bakım?
-Yok. İçimden de gelmiyor zaten. Hem pazarda ne bakımı? “O yok işte ben de” diyor gülümseyerek.
Aslında çok daha fazla konuşmak, gülmek ve izlemek isterdim kendisini. Ancak oldukça kalabalık bir gün ve saatte gitmişim yanına. 3 dakika konuşup 10 dakika ara vererek yaptığımız bu konuşma sonrasında kendisine teşekkür ettim ve kadın gücüne bir kez daha hayranlık besleyerek evime geldim.
Çalışmak, evli olmak, anne olmak, yaşamak… Bu ülkede kadın olup hepsni yapabilmek en ağır, en zahmetli, en yorucu iş aslında… Tüm kadınlarımız iyi ki varlar…