Demiştim ya hani her ay bir outdoor günü yapacağız diye, yaptık işte. Sabahın kör saatinde kalkıp koyulduk Adalar yoluna. Tabii bizim evden biraz uzak kalıyor bu vapurlara ulaşmak.
Metrobüsü, otobüsü derken 10.40 seferi ile Ada Vapuru’na attık kendimizi. Hamarat hatunum vesselam, vapurda satılan kuru simit ile mi doyuralım karnımızı? O sadece keyif kısmı. Yarım ekmek arasına sokuşturduğum peynirim, zeytinim, domatesim, biberim var benim.
Hayalim püfür püfür gitmekti ama gel gör ki, Nisan ayının ilk haftasında pek bir donuyor kıçı insanın. İçeride, tıkış pıkış bir şekilde başlayan yolculuklardan oldu bizimkisi. İşte satıcılar falan. Adam gözümün önünde limon sıkacağı sattı herkese ya işte bu bir pazarlama başarısıydı.
Adalar’dan da en sevmediğim BüyükAda’dır bu arada. Yahu kafa dinlemeye kalabalık içine gidildiği nerede görülmüş? Heybeli iyidir Heybeli.
E kızım bunun outdoor kısmı hani? Üf geleceğim oraya. Yayıla yayıla anlatmanın keyfini sürüyorum şurada!.
Dedik ki bisiklet kiralayım. Hani adettendir. Ama bir sorun var! Ben 13 yaşından beri kıçımı bisiklete koymadım ki? İşte hani o herkesin söylediği “bisiklet sürmek asla unutulmaz” klişesi var ya, heh işte onu test etmek için mükemmel bir fırsat buldum kendime.
Neyse gittik 2 tane bisiklet kiraladık. Tüm gün hem de öyle 1 saatlik falan da değil. 25’er lira verdik çıktık. Tabii benim Murat alışkın. Bastı pedala hadi yallah. E ben?
Yaparsın be kızımmm! Ya hatırlasana Denizköşkler sahilde yaptığın sürüşleri! Ulan yuh, o salak kız bile sürüyor şu aleti!
Beynim ve korkularım arasında ufak çaplı bir iletişim yaşandı o sırada. Geldim gaza ben de bastım pedala. Sürdüm de ama duramadım 🙂 “Ben acemeyimmm! Çekilin önümden” diye bağırdım sadece.
Sonra sonra alıştım, biraz şımardım, hatta abarttım. Yokuş aşağı frensiz inmeye kalktım. Sonrası mı? Ölümü ensemde hissettim. Ve asıl feci kısmı ise, o hissettiğimin aslında bir atın nefesi olduğuydu.
Kısa çaplı korku filmi halleri ardından gerçekten de döndüm 13 yaşıma. E tabii tedirginim biraz. Ama yokuşlar çıktım, bahçeler geçtim, sahilde hız yaptım ve outdoor ruhunu bence gerçekten yaşadım.
He bu arada bir gün sonrasında kıpkırmızı bir vücutla uyandım. Her Nisan gezisinde Ada tercihi yapmak bana bu kırmızı beneklere sebep oluyor. Gittim tabii doktora. Ne sevimli bir alerjim varmış meğer…
Adı “tırtıl alerjisi” işte onlar kelebeğe dönüşecek diye kabuk atıyor, bu kabuk tozları da bana alerji yapıyor.
Ama…
Tüm bu telaş, korku, kabarık bir ten ile karşılaşsam da Heybeliada ruhu çok ama çok iyi geldi bana. Hatta biliyor musun? Bir ara gözlerimi kapatarak sürdüm bisikleti. Kuşlar öyle güzel konuşuyordu ki… İhanet edemezdim o ana.
İyi ki de yapmışız şu sefa gününü. Hayat tüm zorluklara rağmen keyif almaya başladığında güzelleşiyor işte. Yoksa bok bok şeyler de gelmiyor değil insan başına. 😉