Her yere git git git, burnunun dibindeki doğal güzellikleri keşfetme. Ayıp bize. Tuh bize.
Annem hep derdi aslında. “Yıldız Korusu bir başka güzeldir, gençliğimiz oralarda geçti” diye. Ama gel gör ki; hiç merak edip gitmemişim. Taaa ki; Cumartesi gününe kadar. Vallahi bayıldım.
Tepedeki Kır Kahvesi’ne çıkmak biraz zamanımı ve eforumu çaldı tabi. Ama arabanız varsa 1 dakikada yukarıdasınız. Burası yeşil, burası temiz, sanki İstanbul değilmiş gibi ya da bir sincap çiftliğiymiş gibi. Ne alaka demeyin. Her ağaçta, her ot arasında minik minik sincaplar coşup eğleniyorlar. Kedi köpek deseniz her adımda. Ama ne onlar insanlara saldırıyor, ne de insanlar onlara.
Yemyeşil, tertemiz bir yer burası. Yine kızdım kendime. Hayır neden hep “geç” farkediyorsam?.. Neyse ki gidiyor ve benim gibi hala gitmeyen ya da gidemeyenlere gösterebiliyorum.
Harika bir kahve keyfi yaşanıyor bu Kır Kahvesi’nde. Gözlemesi de oldukça meşhur. Diyet mağduru olduğum için maalesef onun da tadına bakamadım. Neyse. Dediğim gibi kahve içmek çok keyifli burada. Kuş sesleri, oksijen, akan sular.
Gidin yahu. Çocuklarınızı, eşinizi, kardeşinizi alın gidin. Kaos içinde, ferahlamanın tadını çıkarın biraz. İnerken de diğer yollardan geçin ve sincapların hamburger yer gibi ellerine aldıkları çalı çırpıyı nasıl avuçlayarak yediklerini izleyin.